TORBA KANUNLA DÜZENLENEN SERMAYE ŞİRKETLERİNİN KAR PAYI DAĞITIMI DÜZENLEMESİ

30.04.2020

Av. Tugay Umut KARAKUŞ

Yeni torba kanun ile birlikte sermaye şirketlerinin kar payı dağıtımına sınırlama getirilmiştir. Kanunun 12. Maddesiyle yapılan düzenlemeyle sermaye şirketlerinin öz kaynaklarının korunması amaçlanmıştır. Buna göre, sermaye şirketleri 30 Eylül 2020 tarihine kadar 2019 döneminin net karının yalnızca % 25’ine kadarının dağıtımına karar verebilecektir. Geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemez. Ayrıca genel kurul tarafından yönetim kurullarına kar payı avansı dağıtma yetkisi verilemeyeceği düzenlenmiştir. Bu sınırlamalar kamu tüzel kişilerinin ve sermayesinin % 50’sinden fazlası kamuya ait fonların, doğrudan ve dolaylı olarak sermayesinin % 50′ sinden fazlasına sahip olduğu şirketler hariç olmak üzere, kural olarak tüm sermaye şirketlerinde uygulanacaktır.

Düzenlemeyi yapan maddenin ikini fıkrasında; genel kurulca 2019 yılı hesap dönemine ilişkin kâr payı dağıtımı kararı alınmış ancak henüz pay sahiplerine ödeme yapılmamışsa veya kısmi ödeme yapılmışsa, 2019 yılı net dönem kârının yüzde yirmi beşini aşan kısma ilişkin ödemelerin birinci fıkrada belirtilen sürenin sonuna kadar erteleneceği belirtilmiştir. Düzenlemede kar dağıtımı yapılacak şirketler arasında bir ayrım gözetilmemiştir. Maddenin kapsamına giren sermaye şirketlerine ilişkin istisnalar ile uygulamaya dair usul ve esasları belirlemeye, Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşünü almak suretiyle Ticaret Bakanlığı yetkili kılınmıştır. Ayrıca madde kapsamında göre, birinci fıkrada belirtilen süreyi üç ay uzatmaya ve kısaltmaya Cumhurbaşkanının yetkili olduğu belirtilmiştir. Kanun gerekçesinde ihtiyatlılık politikası gereği olarak şirket kaynaklarının nakit kâr dağıtımı yapılmak suretiyle azaltılmaması, şirketlerin mevcut öz kaynak yapılarının korunması ve ilave finansman ihtiyacının doğmamasının amaçlandığı belirtilmiştir.

ibrahim KurtkesenTORBA KANUNLA DÜZENLENEN SERMAYE ŞİRKETLERİNİN KAR PAYI DAĞITIMI DÜZENLEMESİ
Devam Et

İŞÇİNİN COVID-19’A YAKALANMASI İŞ KAZASI NİTELİĞİ TAŞIR MI?

27.04.2020

Av. Deniz ZENGİN

İş kazası kavramı, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay” şeklinde tanımlanmıştır. İş kazası ve sonuçları ani şekilde gerçekleşebileceği gibi olayın etkilerinin bir süre devam ederek zaman içinde artması ve buna bağlı olarak sonucun daha sonra gerçekleşmesi de mümkündür.

İşyerinde meydana gelen iş kazası dolayısıyla işverenin hukuki sorumluluğu kusur sorumluluğuna dayanmaktadır. Yani işverenin, söz konusu iş kazasının meydana gelmesinde bir kusurunun mevcut olması gerekmekte ve ayrıca zarar, nedensellik bağı ve hukuka aykırılık unsurlarının da mevcut olması gerekmektedir.

Normal şartlarda meydana gelen bir iş kazasında illiyet bağını kurmak oldukça kolayken çalışanın COVİD-19’a maruz kalmasının iş kazası/meslek hastalığı kapsamında sayılıp sayılmayacağına dair illiyet bağının tespit edilmesi bazı noktalarda oldukça zordur. Salgın bir hastalık olan COVID-19 virüsü işçiye işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle görevini icra ederken bulaşabileceği gibi bulunduğu başka bir ortamda da bulaşabilir. Söz konusu hastalık bazı kişilerde belirti dahi vermezken bazı kişileri ise oldukça ağır etkilemektedir. Çalışana virüsün bulaşma sürecinin ne yolla ve ne şekilde olduğunun tespiti önemlidir. Yani çalışanın, COVID-19 virüsüne işveren tarafından yürütülmekte olan iş sebebiyle yakalandığının tespit edilmesi halinde illiyet bağının varlığından söz edilebilecektir.

İşçinin COVID-19 salgın hastalığına, işveren tarafından yürütülmekte olan iş sebebiyle yakalandığının tespit edilmesi halinde bu durum iş kazası olarak kabul edileceğinden işverenin sorumluluğu gündeme gelebilecektir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin E. 2018/5018 K. 2019/2931 sayılı kararında; işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla bulaştığı anlaşılan H1N1 virüsü nedeniyle işçinin daha sonra vefat etmesi iş kazası olarak kabul edilmiş olup Yargıtay tarafından iş kazası tanımı geniş yorumlanmaktadır.

Olay ile zarar arasında uygun illiyet bağı kurulduktan ve olayın bir iş kazası olarak kabul edilip edilmeyeceğini hususu netleştirildikten sonra işverenin sorumluluğunun varlığı söz konusu olayda bir kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun tespit edilmesi ile ortaya koyulabilecektir.  Bu noktada işverenin, COVID-19 salgınına karşı iş yerinde gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alıp almadığı hususu büyük önem taşımaktadır.  Örnek vermek gerekirse iş yerinde çalışanlar için dezenfektan ve maske temini, hijyen kurallarına uyulup uyulmadığının takibi, ateş ölçümü yapılması, çalışanların bu hastalığa ve işyerinde alınacak önlemlere ilişkin bilgilendirilmesi, evden çalışma imkanı bulunan bir iş ise işçinin çalışma düzeninin buna göre düzenlenmesi gibi önlemler hastalığın yayılımının önüne geçmek açısından işverenin alması gereken tedbirler arasında sayılabilecektir. Ancak sayılan tedbirler tek başına yeterli olmayıp yapılan işin niteliğine, teknoloji ve bilim gerektirdiklerine, çalışan sayısına ve yapılan işin tehlikesi gibi faktörlere göre değişkenlik gösterebilecektir. Burada önemli olan husus işverenin, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için üzerine düşen yükümlülükleri  layıkıyla yerine getirip getirmediğinin tespitidir.

ibrahim KurtkesenİŞÇİNİN COVID-19’A YAKALANMASI İŞ KAZASI NİTELİĞİ TAŞIR MI?
Devam Et

Ülkemizi ve tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını sebebiyle kira sözleşmesinin uyarlanması talep edilebilir mi?

22.04.2020

Av. Melis DULKADİR

 

Uyarlama, sözleşmenin kurulduğu aşamada edimler arasındaki dengenin koşulların değişmesi nedeniyle bozulması neticesinde yeni koşullara uyarlanması olarak tanımlanmaktadır (Halûk Burcuoğlu, Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s. 2).

TBK’nun “Aşırı İfa Güçlüğü” başlıklı 138. maddesi, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”  hükmünü ihtiva etmektedir.

TBK 138. Maddesi  kira sözleşmeleri özelinde  kira uyarlama davası olarak uygulama alanıbulmaktadır.

‘’Kira Uyarlama’’ davası açabilmek için gerekli şartlar şu şekildedir.

  • Taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi mümkün olmayan olağanüstü bir durum söz konusu olmalıdır. (COVID-19 salgını kira sözleşmelerinin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum teşkil etmektedir. Bu durumun (= salgının) borçludan kaynaklanmadığı da aşikardır. )
  • Söz konusu güç durum, şartlar aleyhine değişen tarafından kaynaklanmamalıdır.
  • Bu koşullarda mevcut sözleşme doğrultusunda borcun ifasını beklemek dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmelidir. ( COVID – 19 virüsünün uyarlama talep edecek tarafa ve sözleşmeye olan etkisi açısından somut olaya göre değerlendirme yapılmalıdır.)
  • Borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş ( ihtiraz-i kayıt ile ifa etmiş) olması gerekmektedir.
  • Yargıtay Kararları uyarınca; kira sözleşmesi uzun süreli olmalıdır.(1 yıllık sözleşmeler, ve ya bitimine 1 yıldan az bir süre kalmış sözleşmeler kapsam dışındadır.)

 

Uyarlama davalarında görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemeleri, yetkili mahkemeler kiralananın bulunduğu yer mahkemesidir.  Bu koşulların tamamının varlığı halinde borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilecek, bu mümkün olmadığı takdirde ise fesih hakkını kullanabilecektir. Sözleşmenin yeni koşullara uyarlanması için yasal yollara başvurulması halinde uyarlama, tarafların edimleri arasındaki denge gözetilerek yapılacaktır.

ibrahim KurtkesenÜlkemizi ve tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını sebebiyle kira sözleşmesinin uyarlanması talep edilebilir mi?
Devam Et

COVID-19 NEDENİYLE HANGİ MÜKELLEFLER MÜCBİR SEBEP KAPSAMINA ALINMIŞTIR?

21.04.2020

Av. Deniz ZENGİN

Koronavirüs (Covid-19) salgınından ve bu kapsamda alınan tedbirlerden doğrudan etkilenen mükelleflerin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mücbir sebep hükümlerinden faydalandırılması hakkında düzenlemeler içeren 518 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği yayınlanmıştır. 24.03.2020 tarih ve 31078 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 518 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği uyarınca aşağıda belirtilen mükellef gruplarının 01/04/2020 ile 30/06/2020 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep halinde oldukları kabul edilmiştir.

  1. Ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunan mükellefler,
  2. Koronavirüs salgınından doğrudan etkilenen ve ana faaliyet alanı itibarıyla; alışveriş merkezleri dahil perakende, sağlık hizmetleri, mobilya imalatı, demir çelik ve metal sanayii, madencilik ve taş ocakçılığı, bina inşaat hizmetleri, endüstriyel mutfak imalatı, otomotiv imalatı ve ticareti ile otomotiv sanayii için parça ve aksesuar imalatı, araç kiralama, depolama faaliyetleri dahil lojistik ve ulaşım, sinema ve tiyatro gibi sanatsal hizmetler, matbaacılık dahil kitap, gazete, dergi ve benzeri basılı ürünlerin yayımcılık faaliyetleri, tur operatörleri ve seyahat acenteleri dahil konaklama faaliyetleri, lokanta, kıraathane dahil yiyecek ve içecek hizmetleri, tekstil ve konfeksiyon imalatı ve ticareti ile halkla ilişkiler dahil etkinlik ve organizasyon hizmetleri sektörlerinde faaliyette bulunan mükellefler,
  3. Ana faaliyet alanı itibarıyla içişleri bakanlığı’nca alınan tedbirler kapsamında geçici süreliğine faaliyetlerine ara verilmesine karar verilen işyerlerinin bulunduğu sektörlerde faaliyette bulunan mükelleflerin mücbir sebep halinde oldukları kabul edilmiştir.

Mücbir sebep halinde olduğu kabul edilen mükellefler tarafından;

27.04.2020 tarihine kadar verilmesi gereken 2020/Mart dönemine ait muhtasar beyannameler ve KDV beyannamelerinin verilme süreleri 27.07.2020 Pazartesi tarihine, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 27.10.2020 salı günü sonuna kadar uzatılmıştır.

27.05.2020 tarihine kadar verilmesi gereken 2020/Nisan dönemine ait muhtasar beyannameler ve KDV beyannamelerinin verilme süreleri 27.07.2020 Pazartesi tarihine, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 27.11.2020 Cuma günü sonuna kadar uzatılmıştır.

26.06.2020 tarihine kadar verilmesi gereken 2020/Mayıs dönemine ait muhtasar beyannameler ve KDV beyannamelerinin verilme süreleri 27.07.2020 Pazartesi tarihine, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 28.12.2020 Pazartesi günü sonuna kadar uzatılmıştır.

COVID-19 NEDENİYLE SGK PRİM ÖDEMELERİNİN ERTELENMESİ

Mücbir sebep halinde olduğu kabul edilen sektörlerde 4/a kapsamında sigortalı çalıştıran özel sektör işverenleri ile 4 /b kapsamındaki sigortalıların;

2020/Mart ayına ait sigorta primlerinin son ödeme süresi  02/11/2020 tarihine,

2020/Nisan ayına ait sigorta primlerinin son ödeme süresi 30/11/2020 tarihine,

2020/Mayıs ayına ait sigorta primlerinin son ödeme süresi 31/12/2020 tarihine ertelenmiştir.  Söz konusu erteleme nedeniyle herhangi bir gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmayacaktır.

Ancak 5510 sayılı kanuna göre SGK’ya verilmesi gereken her türlü bilgi, belge ve beyanname ile yapılması gereken başvuruların sürelerinde ertelemeye gidilmemiştir. Dolayısıyla, söz konusu başvurular için cari usul ve sürelere göre işlem yapılmaya devam edilecektir.

ibrahim KurtkesenCOVID-19 NEDENİYLE HANGİ MÜKELLEFLER MÜCBİR SEBEP KAPSAMINA ALINMIŞTIR?
Devam Et

7243 SAYILI TORBA YASA İLE DÜZENLENEN SAĞLIKTA ŞIDDET MADDESİ NE GETİRİYOR?

20.04.2020

Av. Tugay Umut KARAKUŞ

Kamuoyunda sağlıkta şiddet yasası olarak bilinen 7243 sayılı kanunla birlikte getirilen en önemli değişikliklerden biri de   7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 12 nci maddesinde yapılan değişiklik olmuştur. İlgili maddeye göre kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen kasten yaralama, tehdit, hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarında; ilgili maddelere göre tayin edilecek ceza yarı oranında artırılır hükmü getirilmiştir. Ayrıca düzenlemeye göre Türk Ceza Kanununun 51.maddesinde düzenlenen hapis cezalarının ertelenmesi hükümleri uygulanmayacaktır.

Maddede getirilen bir diğer düzenleme de sağlık çalışanlarına mağduru oldukları suçun failine,  başka bir sağlık çalışanının bulunması durumunda hizmet verme yükümlülüğünden kaçınma hakkı tanınması olmuştur. Madde metninde “Şiddetin vuku bulduğu sağlık kurum ve kuruluşunda, faile veya yakınına mağdurun verdiği hizmeti verebilecek başka sağlık personeli ve yardımcı sağlık personeli bulunması halinde hizmet ilgili diğer personel tarafından verilir.” Hükmü bulunmaktadır. Anılı yasa değişikliğiyle birlikte sağlık çalışanlarına karşı yukarda sayılı suçların işlenmesi açısından bir caydırıcılık da sağlanmış olmaktadır.

ibrahim Kurtkesen7243 SAYILI TORBA YASA İLE DÜZENLENEN SAĞLIKTA ŞIDDET MADDESİ NE GETİRİYOR?
Devam Et

7244 SAYILI TORBA KANUNUN İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİLERİNDE GETİRDİĞİ YENİLİKLER

17.04.2020

Av. Deniz ZENGİN

7244 sayılı Yeni Koronavirüs (COVİD-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile COVID-19 salgınının sosyal ve ekonomik hayat üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla pek çok düzenleme getirilmiş olup söz konusu yasa ile özellikle iş hayatına ve işçi – işveren ilişkilerine yönelik yeni tedbirler alınmıştır.

  1. 4857 sayılı kanuna eklenen geçici 10. Madde uyarınca iş sözleşmelerinin feshi 3 ay süreyle yasaklanmıştır. Ancak işverenin iş sözleşmesini iş kanunu m.25/2(ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırılık) hükümleri uyarınca feshetmesi mümkündür. Bahsi edilen 3 aylık süre cumhurbaşkanı kararı ile 6 aya kadar uzatılabilecektir. Şayet işveren söz konusu düzenlemeye aykırı hareket ederse sözleşmesi düzenlemeye aykırı şekilde feshedilen her işçi başına aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası tahakkuk ettirilecektir. Ayrıca idari para cezasının yanında bu süreler dahilinde yapılacak her türlü fesih geçersiz kılınacağından ve işverenlerin işe iade ile kıdem ve ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü söz konusu olacaktır.
  2. İşverenlere çalışanlarını ücretsiz izne çıkarma hakkı tanınmıştır

Torba yasa ile beraber, fesih yasağının uygulanacağı süre boyunca işverenlerin çalışanlarını tek taraflı olarak herhangi bir muvafakat şartı aranmaksızın kısmen veya tamamen ücretsiz izne çıkartabileceği düzenlenmiştir. İşverenlerin çalışanlarını bu şekilde ücretsiz izne çıkartması halinde bu durum çalışanlara iş sözleşmesini fesih hakkı tanımayacaktır.

  1. Ücretsiz izne çıkartılan, kısa çalışma ödeneğinden faydalanamayan veya 15/3/2020 tarihinden sonra 4447 sayılı işsizlik sigortası kanunu 51 inci maddesi kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve bu kanunun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden yararlanamayan çalışanlara herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almamak kaydıyla ve fesih yasağının uygulanacağı 3 aylık süreyi geçmemek üzere günlük 39,24 Türk Lirası nakdi ücret desteği verileceği düzenlenmiştir.

Şayet ücretsiz izne ayrılarak nakdi ücret desteğinden yararlanan işçinin fiilen çalıştırıldığı tespit edilirse Çalışma Ve İş Kurumu İl Müdürlükleri tarafından işverene, bu şekilde çalıştırılan her işçi ve çalıştırıldığı her ay için ayrı ayrı olmak üzere fiilin işlendiği tarihteki brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacaktır. Ayrıca ödenen nakdi ücret desteği ödeme tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte işverenden tahsil edilecektir.

  1. COVİD-19 sebebiyle işverenlerin yaptıkları zorlayıcı sebep gerekçeli kısa çalışma başvuruları için, uygunluk tespitinin tamamlanması beklenmeksizin, işverenlerin beyanı doğrultusunda kısa çalışma ödemesi gerçekleştirilecektir. Bu kanun ile beraber iş müfettişleri tarafından yapılacak uygunluk tespitinin akıbeti beklenmeksizin işverenlerin beyanları esas alınarak kısa çalışma ödeneği başvurusu için gerekli şartları sağlayan çalışanlara kısa çalışma ödeneği yapılmasının önü açılarak başvurularda yaşanan yoğunluğun yol açabileceği mağduriyetlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
ibrahim Kurtkesen7244 SAYILI TORBA KANUNUN İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİLERİNDE GETİRDİĞİ YENİLİKLER
Devam Et

YENİ İNFAZ DÜZENLEMESİ NE GETİRİYOR?

15.04.2020

Av. Tugay Umut KARAKUŞ

 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinde bazı geçici değişiklikler öngörülmektedir. Buna göre 30.03.2020 tarihine kadar işlenen suçlarda denetimli serbestlik süresi 3 yıl olacaktır. Geçici nitelikteki bu düzenlemeden aşağıdaki suçlardan mahkum olanlar yararlanamayacaklardır.
1- Kasten öldürme suçları ( md.81, 82 ve 83)
2-  Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe ya da beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu ( md.87, fıkra iki, bent d)
3- İşkence ve eziyet suçları ( md.94,95,96)
4- Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar ( md.102,103,104,105)
5- Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı işlenen suçlar ( md.132, 133, 134,135,136,137,138)
6- Uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçu (md.188)
7- TCK’NIN ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci bölümde tanımlanan devlete ve millete karşı suçlar ve terörle mücadele kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere denetimli serbestlik süresi 1 yıl yerine 3 yıl olarak uygulanacaktır.

 

YENİ İNFAZ DÜZENLEMESİ VE KOŞULLU SALIVERİLME

Yeni infaz düzenlemesi ile getirilen en önemli değişikliklerden biri koşullu salıverilme sürelerine ilişkindir. Buna göre süreli hapis cezasına mahkum edilen kişiler için koşullu salıverilme oranı 2/3 yerine 1/2 olarak uygulanacaktır. Ancak kasten öldürmeye ilişkin TCK 81,82 ve 83. Maddelerinde düzenlenen suçlardan mahkum olanlar, işkence ve eziyete ilişkin suçlardan mahkum olanlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkum olanlar, Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan mahkum olanlar (madde 87, fıkra 2, bent d) , Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından mahkum olanlar, Suç işlemek için örgüt kurmak ve yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı mahkum olanlar, Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan hapis cezasına mahkum olan çocuklar, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (md.188) süreli hapis cezası alan çocuklar yönünden koşullu salıverilme süresi 2/3 olacaktır. Mükerrirler ve örgütlü suçlar bakımından 3/4′ ten 2/3′ e indirilmiştir. Uyuşturucu ticareti ve cinsel istismar suçları ile terör suçlarının 3/4 olan koşullu salıverilme oranları değişmemiştir. Denetimli serbestlik uygulamasındaki 1 yıllık maktu uygulama aynen muhafaza edilmiştir. Adli para cezası alanlar ise bu düzenlemeden yararlanamamaktadır.

ibrahim KurtkesenYENİ İNFAZ DÜZENLEMESİ NE GETİRİYOR?
Devam Et

7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 49. Maddesi Uyarınca; 24.03.2020 Tarihine Kadar İşlenmiş Olan Karşılıksız Çek Suçlarının İnfazına Yönelik İnceleme

15.04.2020

Av. Melis DULKADİR

 

7226 Sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda 25.03.2020 tarihinde kabul edilmiş ve 26.03.2020 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

Torba Kanun’un 49. maddesi ile 14/12/2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu’na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 5 –

(1) 5 inci maddede tanımlanan ve 24/3/2020 tarihine kadar işlenen suçtan dolayı mahkûm olanların cezalarının infazı, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla durdurulur. Hükümlü tahliye tarihinden itibaren en geç üç ay içinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda birini alacaklıya ödemek zorundadır. Kalan kısmını üç aylık sürenin bitiminden itibaren ikişer ay arayla on beş eşit taksitle ödemesi durumunda mahkemece, ceza mahkumiyetinin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilir. İnfazın durdurulduğu tarihten itibaren en geç üç ay içinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda birinin ödenmediği takdirde alacaklının şikâyeti üzerine mahkemece hükmün infazının devamına karar verilir. Hükümlü taksitlerden birini süresi içinde ilk defa ödemediği takdirde ödemediği bu taksit, sürenin sonuna bir taksit olarak eklenir. Kalan taksitlerden birini daha ödemediği takdirde alacaklının şikâyeti üzerine mahkemece hükmün infazının devamına karar verilir.

(2) Hükmün infazının durdurulması hâlinde ceza zamanaşımı işlemez.

(3) Bu madde uyarınca infazı durdurulan kişi hakkında mahkemece Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde yer alan adlî kontrol tedbirine karar verilebilir.

(4) Bu madde uyarınca verilecek kararlarda, hükmü veren icra ceza mahkemesi yetkilidir. Mahkemece bu madde uyarınca verilecek tüm kararlar alacaklıya tebliğ edilir.

(5) Bu madde uyarınca verilecek kararlara karşı itiraz kanun yoluna gidilebilir. İtirazın incelenmesinde İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirlenen itiraz usulü uygulanır.

(6) Bu madde hükümleri her bir suç için ancak bir kez uygulanabilir.

Öncelikle; ilgili düzenlemeden kimlerin faydalanabileceği durumu tartışmalıdır. Kanunun lafzından “Karşılıksız Çek Keşide Etme” suçunu 24.03.2020 tarihine kadar işlemiş ve bu sebeple mahkûm olmuş olanları kapsadığı anlaşılmakta ise de 24.03.2020 tarihinden önce karşılıksız işlemi yapılmış ancak yargılaması devam eden ve yahut henüz şikayet edilmemiş pandemi sürecinden sonra söz konusu fiil nedeniyle şikayet edilecek sanıkların durumunda boşluk bulunmaktadır.  İlgili değişiklikte “mahkûm” ve “hükümlü” kavramları tercih edildiğinden, madde lafzından Geçici Madde 5’ten yalnızca hükümlülerin yararlanabileceği  anlaşılmakta ise de yargılaması devam edenler hakkında ilgili maddenin uygulanıp uygulanmayacağı,  geçici maddenin kaldırılıp kaldırılmayacağı ve pandemi sürecinden sonra yargılamalar sürecinde ve emsal kararlar neticesinde netleşecektir.

Öteki taraftan;  Çek Kanunu’nda, kanunda olmayan hükümler için genel hükümlere atıf yapılmış ve Kanun’un birçok maddesinde Türk Ceza Kanunu maddelerinin uygulanması saklı tutulmuştur. Bu nedenle, Türk Ceza Kanunu’nun 7/2. maddesinde yer alan “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü gereğince de henüz kesinleşmemiş ve yargılaması sürmekte olan davalar için de uygulanacağı görüşü de bulunmaktadır.

24.03.2020 tarihine kadar işlenen karşılıksız çek keşide etmek suçlarından dolayı mahkûm olanların cezalarının infazı, 26.03.2020 tarihi itibariyle durdurulmuş olup yalnızca ilgili suçtan ötürü ceza evinde bulunan mahkumlar 26.03.2020 tarihi itibariyle herhangi bir ödeme veya ödeme taahhüdü alınmaksızın tahliye edilmiştir.

Düzenleme doğrultusunda; hükümlü tahliye tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde çek bedelinin karşılıksız kalan kısmının %10’unu (onda birini) alacaklıya ödemek zorundadır. Kalan %90’lık kısmın ise; üç aylık sürenin bitimi tarihinden itibaren ikişer ay arayla on beş eşit taksitle ödenmesi durumunda hüküm veren Mahkeme tarafından ceza mahkumiyetinin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilecektir.

Vadesi gelen taksitin ödenememesi halinde  yalnızcabir defaya mahsus olmak üzere ödenmeyen taksitin en son taksit olarak eklenmesi şeklinde hükümlü lehine bir istisna getirilmiştir. Ancak, hükümlünün geriye kalan taksitlerden birini daha ödememesi halinde, alacaklının şikâyeti üzerine mahkemece hükmün infazının devamına karar verilecek olup hükümlünün bir daha erteleme/ödememe hakkı kalmayacaktır.

Hükümlü, tahliyesinden itibaren en geç üç ay içinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının %10’unu (onda birini) alacaklıya ödemezse alacaklının şikâyeti ile yine hükmü veren Mahkemece hükmün infazının devamına karar verilecektir.

İlgili düzenlemede infazın devamına karar verilmesi açıkça “alacaklının şikayetine” bağlandığından, mahkeme resen infazın devamına karar veremez. Alacaklı tarafından şikâyetin hükmü veren İcra Ceza Mahkemesi’ne yapılması gerekmektedir.

İlgili düzenleme ile birlikte, hükmün infazının durdurulduğu zaman zarfında ceza zamanaşımının işlemeyeceği de düzenlenmiştir. Eş deyişle; cezanın infaz zamanaşımı süresi maddede düzenlenen taksitlendirme süreci kadar uzayacaktır.

İcra ve İflas Kanunu’nun 353/1. Maddesine göre; ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için dosyayı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde İcra Mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde Asliye Ceza Mahkemesine, İcra Mahkemesi hâkimi ile Asliye Ceza Mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın Asliye Ceza Mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir.

ibrahim Kurtkesen7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 49. Maddesi Uyarınca; 24.03.2020 Tarihine Kadar İşlenmiş Olan Karşılıksız Çek Suçlarının İnfazına Yönelik İnceleme
Devam Et

26.03.2020 Tarihinde Yayımlanan 7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Getirdiği Düzenlemeler Uyarınca İş Yeri Kiralarının Zamanında Ödenememesi Durumu

13.04.2020

Av. Melis DULKADİR

7226 sayılı Kanun’un Geçici 2. Maddesi şu şekildedir.

GEÇİCİ MADDE 2 – (1) 1/3/2020 tarihinden 30/6/2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebi oluşturmaz.

Bu düzenleme uyarınca iş yeri kiralarında 01.03.2020-30.06.2020 tarihleri arasında işleyen kira bedellerinin ödenmemesi nedeniyle TBK. m. 352 f. 2’ye dayanarak, kiracının tahliye edilmesinin de önüne geçmektedir.

Bilindiği TBK 352. Madde düzenlemesi uyarınca;Kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmasına sebep olmuşsa kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilir.

Ancak; 7226 sayılı Kanun’un Geçici 2. Maddesi kapsamında 01.03.2020-30.06.2020 arasındaki dönemdeki kira bedellerinin ödenmemesine yönelik yapılan ihtarlar, Türk Borçlar Kanunu’nun. m. 352/f. 2 bağlamında “haklı ihtar” olarak kabul edilmeyecek ve ileride açılabilecek bir kira sözleşmesinin feshi davasına konu teşkil etmeyecektir.

Aynı şekilde, İcra ve İflas Kanunu’nun “Kiralar Hakkında Hususî Hükümler ve Kiralanan Taşınmazların Tahliyesi” ve devamında “Âdi kira ve hasılat kiraları için ödeme emri ve itiraz müddeti” başlıklı 269. maddesinde yazılı

Madde 269 – (Değişik: 18/2/1965-538/109 md.) ‘’Takip adi kiralara veya hasılat kiralarına mütedair olur ve alacaklı da talep ederse ödeme emri, Borçlar Kanununun 260 ve 288 inci maddelerinde yazılı ihtarı ve kanuni müddet geçtikten sonra icra mahkemesinden borçlunun kiralanan şeyden çıkarılması istenebileceği tebliğini ihtiva eder. Bu tebliğ üzerine borçlu, yedi gün içinde, itiraz sebeplerini 62 nci madde hükümleri dahilinde icra dairesine bildirmeye mecburdur.’’ düzenlemesi 7226 sayılı Kanun’un Geçici 2. Maddesi gereği  01.03.2020-30.06.2020 tarihleri arasında işleyen kira bedellerini konu etmesi durumunda işlevsiz kalacaktır. Söz konusu döneme ilişkin olarak başlatılan icra takibine 7226 sayılı Kanun’un Geçici 2. Maddesi uyarınca itiraz edilmesi gerekmekte olup takibin iptali de talep edilmelidir.

ibrahim Kurtkesen26.03.2020 Tarihinde Yayımlanan 7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Getirdiği Düzenlemeler Uyarınca İş Yeri Kiralarının Zamanında Ödenememesi Durumu
Devam Et