Kurucu Ortaklarımızdan Av.İzzet ÖZTÜRK,AIPA’nın (Yapay Zeka Politikaları Derneği) cumartesi günü “Yapay Zekada Veri Güvenliği“ konulu Tomorrow Meetings 71 etkinliğinde GDPR ve Yapay Zeka sistemleri hakkında konuşmacı olarak katıldılar.
Eşin Rızası Alınmadan Kefil Olma Durumu…
20.02.2023
Av. Songül AYGÜNEŞ
Eşin Rızası Alınmadan İcrada Kefil Olan Ve Taahhüt Veren Kişinin Kefilliği Taahhüdü Geçersiz Hale Getirmektedir.
Kefil, başka bir kişinin borcunu ödememesi durumunda kendisinin o borcu ödeyeceğini yani alacaklı kişiye karşı borcun sorumluluğu üstlenen kişi olup, kefaletin geçerli olması şekil şartına tabidir. İcrada kefalet, icra takibine konu edilmiş olan bir borcun icra müdürlüğü huzurunda 3. Kişi tarafından üstlenilmesidir. Ayrıca icra kefaleti ilam hükmünde olup icra kefiline karşı ilamlı takip başlatılarak icra takibine başlamak ve hakkında icra takip işlemlerinin yapılması mümkündür.
Kefaletin şekil şartlarını düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 584. Maddesi gereğince eşi olan bir kişinin kefil olabilmesi için, eşinin rızasını alması gerekmektedir. En nihayetinde kefil olacak kimsenin eşinin rızası en geç icra tutanağının imzalandığı tarihte alınmış olmalıdır. Nitekim Yargıtay birçok kararında icra kefaletinde evli bir kimsenin eşinin rızasının geçerlilik şartı olduğuna hükmetmektedir.
“Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 01/06/2017 tarihli ve 2017/3271 esas, 2017/5188 karar sayılı ilâmı “… İcra kefili olan sanık tarafından … tarihinde ödeme taahhüdünde bulunulduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yer alan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” şeklindeki düzenlemeye nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre taahhüt tarihinde evli olan sanığın eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi nedeniyle geçerli bir kefalet işlemi dolayısıyla hukuken geçerli bir ödeme taahhüdü bulunmadığından, taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği” şeklindedir.
KİRA BEDELİ ARTIŞ ORANI
1.11.2022
Av. İncinur YILGIN
KİRA BEDELİ ARTIŞ ORANI;
SON GÜNLERDE HERKESİN GÜNDEMİNDE OLAN KİRA BEDELİNDE YAPILABİLECEK EN YÜKSEK ARTIŞ ORANLARINA DİKKATİNİZİ ÇEKMEK İSTERİZ. KONUT VE ÇATILI İŞYERİ KİRALARI 6098 SAYILI TÜRK BORÇLAR KANUNUNDA DÜZENLENMİŞTİR. KİRA BEDELİ BELİRLENİRKEN KONUT VE İŞ YERİ KİRALARINI BİRBİRİNDEN AYIRMAK GEREKMEKTEDİR. KONUT KİRASINDAN EV VE MESKEN, İŞ YERİNDEN DE FABRİKA, OFİS VE BENZERİ TAŞINMAZLARIN ANLAŞILMASI GEREKMEKTEDİR.
TÜRK BORÇLAR KANUNUNA EKLENEN, “GEÇİCİ MADDE 1- (EK:8/6/2022-7409/4 MD.) KONUT KİRALARI BAKIMINDAN BU MADDENİN YÜRÜRLÜĞE GİRDİĞİ TARİH İLÂ 1/7/2023 (BU TARİH DÂHİL) TARİHLERİ ARASINDA YENİLENEN KİRA DÖNEMLERİNDE UYGULANACAK KİRA BEDELİNE İLİŞKİN ANLAŞMALAR, BİR ÖNCEKİ KİRA YILINA AİT KİRA BEDELİNİN YÜZDE YİRMİ BEŞİNİ GEÇMEMEK KOŞULUYLA GEÇERLİDİR. BİR ÖNCEKİ KİRA YILININ TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİNDEKİ ONİKİ AYLIK ORTALAMALARA GÖRE DEĞİŞİM ORANININ YÜZDE YİRMİ BEŞİN ALTINDA KALMASI HALİNDE DEĞİŞİM ORANI GEÇERLİDİR. BU KURAL, BİR YILDAN DAHA UZUN SÜRELİ KİRA SÖZLEŞMELERİNDE DE UYGULANIR. BU ORANLARI GEÇECEK ŞEKİLDE YAPILAN SÖZLEŞMELER, FAZLA MİKTAR YÖNÜNDEN GEÇERSİZDİR. BU FIKRA HÜKMÜ, 344 ÜNCÜ MADDENİN İKİNCİ FIKRASI UYARINCA HÂKİM TARAFINDAN VERİLECEK KARARLAR BAKIMINDAN DA UYGULANIR.” ŞEKLİNDE DÜZENLEME EKLENMİŞTİR.
KİRA SÖZLEŞMELERİNE VE HUKUKUMUZA GÖRE KİRA BEDELİNE YAPILACAK ZAMLAR TÜFE ORANININ ON İKİ AYIN ORTALAMASINA GÖRE YAPILMAKTAYKEN, BU DÜZENLEME İLE 01/07/2023 TARİHİNE KADAR KONUT KİRALARINA TÜFE ORANINA BAKILMAKSIZIN AZAMİ YÜZDE YİRMİ BEŞ ZAM YAPILABİLECEKTİR. DÜZENLEMEDE BELİRTİLEN ARTIRIM ORANI SADECE KONUT KİRALARI İÇİN ÖNGÖRÜLDÜĞÜNDEN İŞ YERİ KİRALARINA YAPILACAK ARTIRIM MİKTARI, TÜFE ORANININ ON İKİ AYIN ORTALAMASINA GÖRE UYGULANMAYA DEVAM ETMEKTEDİR. SONUÇ OLARAK, KONUT KİRALARINA YAPILAN ZAM ORANI AZAMİ %25 İLE SINIRLANDIRILMIŞ ANCAK İŞ YERİ KİRA BEDELLERİ BU SINIRLANDIRMANIN DIŞINDA TUTULMUŞTUR.
ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİL GÜNLERİNDE ÇALIŞMA
10.10.2022
Av. İncinur YILGIN
“İŞÇİLERİN ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİL GÜNLERİNDE ÇALIŞMASININ ZORUNLU OLUP OLMADIĞI VE ÇALIŞILMASI DURUMUNDA ÜCRETİNİN NE OLACAĞI MERAK EDİLEN BİR KONUDUR. 4857 SAYILI İŞ KANUNU’NUN 44. MADDESİ BU KONUYU ŞÖYLE DÜZENLEMEKTEDİR:
“ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİL GÜNLERİNDE ÇALIŞMA
MADDE 44 – ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİL GÜNLERİNDE İŞYERLERİNDE ÇALIŞILIP ÇALIŞILMAYACAĞI TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ VEYA İŞ SÖZLEŞMELERİ İLE KARARLAŞTIRILIR. SÖZLEŞMELERDE HÜKÜM BULUNMAMASI HALİNDE SÖZ KONUSU GÜNLERDE ÇALIŞILMASI İÇİN İŞÇİNİN ONAYI GEREKLİDİR.
BU GÜNLERE AİT ÜCRETLER 47 NCİ MADDEYE GÖRE ÖDENİR.” ŞEKLİNDEDİR.
GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE İŞÇİNİN ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİL GÜNLERİNDE ÇALIŞTIRILABİLMESİ İÇİN BU DURUMUN TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNDE VEYA İŞ SÖZLEŞMESİNDE KARARLAŞTIRILMASI, AKSİ HALDE İŞÇİDEN YAZILI ONAY ALINMASI GEREKMEKTEDİR.
ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİL GÜNLERİNDE ÇALIŞILMASI HALİNDE ALINACAK ÜCRET İSE 4857 SAYILI İŞ KANUNU’NUN 47. MADDESİNDE DÜZENLENMEKTEDİR. BU MADDE;
“GENEL TATİL ÜCRETİ
MADDE 47 – BU KANUN KAPSAMINA GİREN İŞYERLERİNDE ÇALIŞAN İŞÇİLERE, KANUNLARDA ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİL GÜNÜ OLARAK KABUL EDİLEN GÜNLERDE ÇALIŞMAZLARSA, BİR İŞ KARŞILIĞI OLMAKSIZIN O GÜNÜN ÜCRETLERİ TAM OLARAK, TATİL YAPMAYARAK ÇALIŞIRLARSA AYRICA ÇALIŞILAN HER GÜN İÇİN BİR GÜNLÜK ÜCRETİ ÖDENİR. YÜZDE USULÜNÜN UYGULANDIĞI İŞYERLERİNDE İŞÇİLERİN ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİL ÜCRETLERİ İŞVERENCE İŞÇİYE ÖDENİR.” ŞEKLİNDEDİR.
İŞÇİ EĞER BAYRAMDA ÇALIŞIRSA; HEM ÇALIŞMASAYDI HAK KAZANACAĞI BİR GÜNLÜK ÜCRETİ HEM DE ÇALIŞMASINDAN DOLAYI BİR GÜNLÜK ÜCRETİ HAK EDEREK TOPLAM İKİ GÜNLÜK ÜCRET ALMAYA HAK KAZANIR. GENEL TATİL ÇALIŞMASI ÜCRETİNİN ÖDENMESİNDE, TATİL GÜNÜ KAÇ SAAT ÇALIŞILDIĞININ BİR ÖNEMİ BULUNMAMAKTADIR. İŞÇİ, GENEL TATİL GÜNÜNDE 1 SAAT DAHİ ÇALIŞMIŞ OLSA TOPLAM 2 GÜNLÜK ÜCRET ALMAYA HAK KAZANMAKTADIR. YARGITAY, İŞVERENİN BAYRAM GÜNLERİ ÇALIŞMASI KARŞISINDA ÜCRET ÖDEMEDEN İŞÇİYE İZİN KULLANDIRILMASI UYGULAMASININ İSE KANUNA AYKIRI OLDUĞUNA KARAR VERMİŞTİR. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ 2014/31351 E. VE 2016/4778 K. 03/03/2016 TARİHLİ KARARI DA “GENEL TATİL GÜNLERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALARIN KARŞILIĞININ İZİN KULLANILMAK SURETİYLE TELAFİSİ MÜMKÜN DEĞİLDİR….”ŞEKLİNDEDİR.
30/08/2020 TARİHLİ CUMHURBAŞKANI KARARIYLA KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİNİN SÜRESİ İKİ AY DAHA UZATILDI
03.09.2020
Av. Deniz ZENGİN
4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun geçici 23. Maddesinde belirtilen esaslar çerçevesinde, yeni koronavirüs (COVID-19) nedeniyle dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumlar kapsamında zorlayıcı sebep gerekçesiyle 30/06/2020 tarihine kadar (bu tarih dahil) kısa çalışma başvurusunda bulunmuş olan işyerleri için kısa çalışma ödeneğinin süresi 29/06/2020 tarihli ve 2706 sayılı Cumhurbaşkanı kararında belirtilen esaslar çerçevesinde ve 30/07/2020 tarihli ve 2810 sayılı cumhurbaşkanı kararıile uzatılan bir aylık süreden sonra başlamak üzere iki ay uzatılmıştır. Yeni tip koronavirüs (COVID-19) nedeniyle dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumlar kapsamındaki zorlayıcı sebep gerekçesiyle kısa çalışma uygulanan işyerleri için kısa çalışma ödeneğinin süresinin uzatılması hakkında Cumhurbaşkanı kararı, Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Buna göre, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun ek 2’nci maddesi ile geçici 23’üncü maddesinde belirtilen esaslar çerçevesinde COVID-19 nedeniyle 30 Haziran 2020 tarihine kadar kısa çalışma başvurusunda bulunmuş olan iş yerleri için kısa çalışma ödeneğinin süresi, yeni bir başvuru ve uygunluk tespiti yapılmasına gerek bulunmaksızın daha önce kısa çalışmadan yararlanan aynı işçiler için ve aynı şartları aşmamak kaydıyla bu kararın yayımlanma tarihi öncesinde kısa çalışma uygulaması biten iş yerleri bakımından 1 Eylül 2020 tarihinden itibaren, bu kararın yayımlandığı tarihte kısa çalışma uygulaması devam eden iş yerleri bakımından ise kısa çalışma bitiş tarihinden başlamak üzere iki ay uzatılmıştır.
LİMİTED ŞİRKETTE PAY DEVRİ VE KOŞULLARI
15.08.2020
Av. Deniz ZENGİN
Limited Şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulmakla birlikte belirli bir esas sermayeye sahiptir. Söz konusu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşmaktadır.
Limited şirketlerde esas sermaye payının devri mümkün olmakla birlikte pay devri sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuştur. Türk Ticaret Kanunu 595. Maddesinde esas sermaye payının devri düzenlenmiş olup söz konusu hükümde pay devrine ilişkin koşullara da detaylı olarak yer verilmiştir. Öncelikle Limited şirketlerde devir için taraflar arasında düzenlenmiş yazılı bir devir sözleşmesi bulunmalıdır ve bu sözleşme noterce onaylanmalıdır. Noter tarafından onaylanmamış olan devir sözleşmeleri geçersizdir.
Türk Ticaret Kanunu, devir sözleşmesinde, ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerinin, rekabet yasağı ağırlaştırılmış ya da tüm ortakları kapsayacak şekilde genişletilmişse bu hususun, önerilmeye muhatap olma, ön alım, geri alım ve alım haklarının ve sözleşme cezasına ilişkin koşulların yer alması gerektiğini düzenlemiştir.
Şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, esas sermaye payının devri için ortaklar genel kurulunun onayı şarttır. Türk Ticaret Kanunu’na göre genel kurula başvurulmasından itibaren üç ay içerisinde genel kurul devri reddetmediği takdirde devir onaylanmış sayılacaktır.
Pay devrinin ortaklar genel kurulunda onaylanması halinde bir sonraki adım ticaret siciline tescildir. Şirket müdürlerinin, devrin genel kurulda onaylanmasından itibaren 30 gün içerisinde tescil için ticaret siciline başvurması gerekmektedir. Pay devrinin ticaret siciline işlenmesi kurucu değil, açıklayıcı bir işlemdir. Ticaret Sicil Memuru, yukarıda belirtmiş olduğumuz kanuni unsurların bulunduğunu tespit ettiği takdirde devri ticaret siciline işler. Söz konusu tescil devrin üçüncü kişilere bildirilmesini sağlamaktadır.
Pay devrinin ticari defterlere işlenmesi de kurucu bir işlem niteliğinde değildir. Şirketlerin gerçekleştirmiş oldukları işlemleri ticari defter ve kayıtlarına işlemesi işlemlerin, hesap ve kitapların şeffaf olmasını ve güveni sağlamaktadır. Şayet pay devri şirket ticari defterlerine işlenmemiş ise bu durum pay devrinin geçersizliğine sebebiyet vermez. Pay devri, genel kurulun onayı ile geçerli hale gelecektir.
Şirket sözleşmesinde devir yasaklanmış veya genel kurul pay devrine onay vermeyi reddetmiş ise, ortağın haklı sebeple şirketten çıkma hakkı saklı kalacaktır. Payını devretmek isteyen ortak, ortaklıkta kalmasını engelleyici haklı sebepleri bulunduğunu ileri sürerek dava açmalıdır. Türk Ticaret Kanunu’nda bu husus 638/2. Maddesinde “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir. Mahkeme istem üzerine, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebilir.” Şeklinde düzenlenmiştir.
Ayrıca Türk Ticaret Kanunu 596. Maddesinde düzenlendiği üzere “Esas sermaye payının, miras, eşler arasındaki mal rejimine ilişkin hükümler veya icra yoluyla geçmesi hâllerinde, tüm haklar ve borçlar, genel kurulun onayına gerek olmaksızın, esas sermaye payını iktisap eden kişiye geçer.
Şirket, iktisabın öğrenilmesinden itibaren üç ay içinde esas sermaye payının geçtiği kişiyi onaylamayı reddedebilir. Bunun için, şirketin, payları kendi veya ortağı ya da kendisi tarafından gösterilen üçüncü bir kişi hesabına, gerçek değeri üzerinden devralmayı, payın geçtiği kişiye önermesi şarttır.
Red kararı, devrin gerçekleştiği günden itibaren geçerli olmak üzere geriye etkilidir. Red, bu konudaki kararın verilmesine kadar geçen süre içinde alınan genel kurul kararlarının geçerliliğini etkilemez.
Şirket, üç ay içinde esas sermaye payının geçişini açıkça ve yazılı olarak reddetmemişse onayını vermiş sayılır.” 596. Madde pay iktisabı için genel kurul onayı gerekliliğinin istisnasını oluşturmaktadır.
TÜKETİCİ UYUŞMAZLIKLARINDA ZORUNLU ARABULUCULUK
12.08.2020
Av. Deniz ZENGİN
22.07.2020 tarihinde kabul edilen Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlığı ile 73/A maddesi eklenmiştir. Bu düzenleme ile 2020 için parasal sınır olan 10.390,00 TL üzerindeki tüketici uyuşmazlıklarında veya konusu para ile belirlenemeyen uyuşmazlıklarda Tüketici mahkemesinde dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması dava şartı haline gelmiştir. Ancak bazı uyuşmazlıklar kapsam dışında bırakılmıştır. Bunlar ise; tüketici hakem heyetlerinin görev kapsamında kalan uyuşmazlıklar(10.390,00 TL’ye kadar) ile tüketici hakem heyeti kararlarına karşı Tüketici Mahkemelerine yapılan itirazlar sayılmış olup, bu hususlar zorunlu arabuluculuk kapsamı dışında tutulmuştur. Öte yandan tüketici örgütleri, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile Bakanlık tarafından genel olarak tüketicileri ilgilendiren ve bu Kanuna aykırı bir durumun doğma tehlikesi olan hâllerde bunun önlenmesine veya durdurulmasına ilişkin tüketici mahkemelerinde açılan davalar ile satışa sunulan bir seri malın ayıplı olduğunun tespiti, bu tür malların üretiminin veya satışının durdurulması, ayıbın ortadan kaldırılması ve malın toplatılmasına ilişkin açılan davalarda ve tüketici işlemi mahiyetinde olan taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklarla ilgili davalarda da dava şartı olarak arabuluculuk hükümleri uygulanmayacaktır. Yapılan düzenleme ile arabuluculuğun genel hükümlerinden farklı olarak tüketici lehine bazı düzenlemeler getirilmiştir. Böylece dava şartı arabuluculuğun ilk toplantısına mazeret bildirmeksizin katılmayan tüketicinin aleyhine yargılama gideri ve arabuluculuk ücretine hükmedilemeyecektir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları halinde tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücreti, Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacaktır.
VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVALARI
21 TEMMUZ 2020
Av. Tugay Umut KARAKUŞ
Velayetin değiştirilmesi davaları kural olarak davalının yerleşim yerindeki aile mahkemelerinde görülmektedir. Velayetin değiştirilmesi davasını ilgisi olan herkes açabilmektedir. Husumet velayet hakkına sahip olan kişiye yöneltilmelidir. Dava görülürken hakim gerekli gördüğü takdirde uzman raporu alabilir ve tarafların yaşam alanları incelenebilir. Dava haklı bir sebebe dayandırılmalıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 183. Maddesinde “Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, re’sen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır.” hükmü bulunmaktadır. Dava çocuğun sağlık, ahlak, eğitim, güvenlik gibi alanlardaki üstün yararına dayanılarak açılabilmektedir. Dava incelenirken tarafların taleplerinden çok, çocuğun üstün yararı gözetilmektedir. Çocuğun ileriye dönük menfaatlerinin korunması gerekmektedir. Burada çocuğun geleceğinin güvence altına alınması amaçlanmıştır. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk dairesi 2013/8114 e. Ve 2013/26564 k. Sayılı kararında bu durumu şu şekilde ifade etmiştir: “velayet düzenlemesi yapılırken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun “üstün yararı”dır (birleşmiş milletler çocuk haklarına dair sözleşme m. 3; çocuk haklarının kullanılmasına ilişkin Avrupa sözleşmesi m. 11; tmk m. 339/1, 343/1, 346/1; çocuk koruma kanunu m. 4/b) çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve sosyal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Velayet davası kamu düzenini ilgilendirdiğinden; “kendiliğinden araştırma ilkesi” geçerlidir. Hakim, gerekli gördüğü takdirde, tarafların gösterdiği deliller dışında; kendisi de araştırma yapma yetkisine sahiptir.” Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddelerinde “Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğun” kendi yüksek yararlarına açıkça aykırı olmadıkça görüşlerini ve isteklerini ifade edebilmesi için dinlenmesi gerektiği belirtilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında da değinilen bu sözleşmeye göre idrak çağında olan çocukların kendi yüksek yararlarına açıkça aykırı olmayan durumlarda çocuğun görüşüne başvurulması gerektiği belirtilmiştir. Çocuğun idrak yaşının objektif ve sübjektif ölçütlere göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Yargıtay ise kararlarında 8 yaşındaki çocuğun idrak yaşında olduğunu belirtmektedir. Çocuğun görüşü doğrudan doğruya veya bir uzman ya da temsilci yoluyla alınabilir. Uygulamada tarafların en çok merak ettiği hususlardan biri ana ya da babadan herhangi birinin evlenmesi halinde velayetin değişikliğinin talep edip edilemeyeceğidir. TMK md. 349’da “Velâyete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velâyetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velâyet sahibi değiştirilebileceği gibi, durum ve koşullara göre velâyet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilir.”Hükmü yer almaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere taraflardan birinin başkasıyla evlenmesi salt velayetin değişikliği sonucunu doğurmayacaktır. Ancak somut olayın özelliklerine göre bu durum hakim tarafından değerlendirilmektedir. Çocuğun fiilen velayet hakkı olmayan birinin yanında ikamet etmesi de velayetin değiştirilmesinin sebeplerinden biri olarak gösterilmektedir. Örneğin, velayeti babada olan çocuğun fiilen sürekli olarak babaannesi yanında kalması velayetin değiştirilmesi sebeplerinden biri olarak değerlendirilebilmektedir. Görüldüğü üzere temel ilke çocuğun üstün yararı olup her somut olay kendi içinde değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.
İŞTEN ÇIKARMA YASAĞI VE KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİNİN SÜRESİ 1 AY UZATILMIŞTIR
06.07.2020
Av. Deniz ZENGİN
4857 sayılı İş Kanununun geçici 10. Maddesinin birinci ve ikinci fıkrasındaki süreler 29 Haziran 2020 tarihli 2707 sayılı karar ile bir ay daha uzatılmış olup bu düzenleme kapsamında işten çıkarma yasağının süresi de bir ay uzatılmıştır.
Bir ay daha uzatılan Geçici 10. Maddedeki düzenleme “Bu Kanunun kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş veya hizmet sözleşmesi, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay süreyle 25 inci maddenin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde ve diğer kanunların ilgili hükümlerinde yer alan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler dışında işveren tarafından feshedilemez.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işveren işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilir. Bu madde kapsamında ücretsiz izne ayrılmak, işçiye haklı nedene dayanarak sözleşmeyi fesih hakkı vermez.” Şeklindedir.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) Nedeniyle Dışsal Etkilerden Kaynaklanan Dönemsel Durumlar Kapsamındaki Zorlayıcı Sebep Gerekçesiyle Kısa Çalışma Uygulanan İşyerleri İçin Kısa Çalışma Ödeneğinin Süresinin Uzatılması Hakkında Cumhurbaşkanı Kararı, Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Buna göre, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun Ek 2’nci maddesi ile Geçici 23’üncü maddesinde belirtilen esaslar çerçevesinde Kovid-19 nedeniyle 30 Haziran 2020 tarihine kadar kısa çalışma başvurusunda bulunmuş olan iş yerleri için kısa çalışma ödeneğinin süresi, yeni bir başvuru ve uygunluk tespiti yapılmasına gerek bulunmaksızın daha önce kısa çalışmadan yararlanan aynı işçiler için ve aynı şartları aşmamak kaydıyla bu kararın yayımlanma tarihi öncesinde kısa çalışma uygulaması biten iş yerleri bakımından 1 Temmuz 2020 tarihinden itibaren, bu kararın yayımlandığı tarihte kısa çalışma uygulaması devam eden iş yerleri bakımından ise kısa çalışma bitiş tarihinden başlamak üzere bir ay uzatılmıştır.
VERBİS KAYIT SÜRESİ UZATILDI
29.06.2020
Av. Deniz ZENGİN
Veri sorumluları sicili, kişisel verileri koruma kurulu gözetiminde başkanlık tarafından kamuya açık olarak tutulmaktadır. Bu amaçla oluşturulan ve kısa adı VERBİS olan veri sorumluları sicil bilgi sistemine, kayıt yükümlülüğü kapsamındaki veri sorumlularınca işlemekte oldukları kişisel verilerle ilgili bilgi girişi yapılması gerekmektedir.
Kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin veri işlemeye başlamadan önce veri sorumluları siciline kaydolmalarını zorunlu tutan 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (16’ncı madde) hakkında, kurum tarafından yapılan son açıklamayla VERBİS’e kayıt süreleri uzatıldı.
Buna göre;
-Yıllık çalışan sayısı 50’den çok veya yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon tl’den çok olan gerçek ve tüzel kişi veri sorumluları ile yurtdışında yerleşik gerçek ve tüzel kişi veri sorumlularının sicile kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeleri için belirlenen sürenin 30.09.2020 tarihine,
-Yıllık çalışan sayısı 50’den az ve yıllık mali bilançosu 25 milyon tl’ den az olup ana faaliyet konusu özel nitelikli kişisel veri işleme olan gerçek ve tüzel kişi veri sorumlularının sicile kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeleri için belirlenen sürenin 31.03.2021 tarihine,
-Kamu kurum ve kuruluşu veri sorumlularının sicile kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeleri için belirlenen sürenin 31.03.2021 tarihine uzatılmıştır.