TRAFİK KAZASI SEBEBİYLE ARAÇLARDA OLUŞAN DEĞER KAYBININ TAHSİLİ

13.05.2020

Av. Tugay Umut KARAKUŞ

 

Değer kaybı bir motorlu aracın trafik kazası nedeniyle, piyasa değeri ile onarımı sonucu oluşan değeri arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. Bir trafik kazasında eğer kusuru olan siz değilseniz ya da karşı tarafa kıyasla kusurunuz daha azsa aracınızda meydana gelen değer kaybı, kazaya karışan diğer sürücü tarafından karşılanır. Neticede bir araç ne kadar iyi onarılmış olursa olsun kazadan önceki haliyle arasında mutlaka bir fark bulunacaktır.. İşte bu sebeplerle onarım masraflarının yanı sıra araçta oluşan değer kaybının da talep edilebileceği mevzuatımızda ve yerleşik Yargıtay karalarında belirtilmektedir. Nitekim 17. Hukuk Dairesi 04.04.2016, 2015/18700 E. 2016/4193 K. sayılı kararında “bu durumda mahkemece, rapor düzenleyen bilirkişiden ek rapor alınması; ya da araç değer kaybı konusunda hesap yapmaya ehil, itü veya karayolları genel müdürlüğü fen heyeti gibi kurum veya kuruluşlardan seçilecek hasar konularında uzman bilirkişi (makina mühendisi) veya bilirkişi kurulundan tüm dosya kapsamına göre; davacı aracının modeli, markası, kaza tarihindeki yaşı, kilometresi vs. gibi hususlar göz önünde bulundurularak kaza tarihi itibariyle serbest piyasadaki 2. el piyasa rayiç değeri (hasarsız haliyle) ile aracın hasarı onarıldıktan sonraki haline göre serbest piyasadaki 2. el piyasa değeri arasındaki fark (aradaki farkın değer kaybı olarak kabul edilmesi) hususlarında ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir” denilmektedir.

Değer kaybı talebinde bulunabilmek için bazı şartların sağlanması gerekmektedir. Öncelikle, davaya konu olacak kazanın son iki yıl içerisinde yapılmış olması gerekir. İki yıldan önceki kazalar için değer kaybı talep edilememektedir. Aracın kilometresi 165.000 den fazla olmamalıdır. Bu kilometrenin üzerindeki araçlara değer kaybı çıkmamaktadır. Bunun dışında bahse konu aracın modelinin çok eski olmaması şartı da bulunmaktadır. Ayrıca aracınızın başka bir trafik kazası nedeniyle meydana gelen hasarının değer kaybı talep edilecek hasarı ile aynı bölgeden olmaması gerekmektedir

ibrahim KurtkesenTRAFİK KAZASI SEBEBİYLE ARAÇLARDA OLUŞAN DEĞER KAYBININ TAHSİLİ
Devam Et

BOŞANMA DAVASI AÇMADAN EŞE KARŞI MANEVİ TAZMİNAT DAVASI AÇILABİLİR Mİ?

11.05.2020

Av. Tugay Umut KARAKUŞ

Boşanma davası açılmadan taraflardan birinin kişilik haklarına saldırı olduğu gerekçesiyle manevi tazminat davası açılabilir mi sorusunun cevabı merak edilmektedir. Evlilik birliği devam ederken taraflardan birinin sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesi veya fiziksel şiddet uygulaması gibi durumlarda, diğer eş kişilik haklarının saldırıya uğradığı gerekçesiyle manevi tazminat davası açabilir. Bu dava aile mahkemelerinde değil asliye hukuk mahkemesinde görülür. Yargıtay 2. Hukuk dairesi 2014/12613 e. 2015/5418 k. Sayılı ilamında da bu husus “Davacı, davalının şiddet ve psikolojik baskı uyguladığını ileri sürerek davalıdan manevi tazminat talep etmektedir. Manevi tazminat talebi, boşanmaya sebep olan olaylar sebebiyle değil, boşanmadan bağımsız olarak ileri sürüldüğüne göre, aile hukukunun dışında haksız eyleme dair genel sorumluluk hükümlerine dayanmaktadır. Haksız eyleme dair genel sorumluluk sebebine dayanan manevi tazminat istekleri ise talebin dayandırıldığı maddi hadise evlilik birliği içinde meydana gelmiş olsa bile, aile mahkemelerinin değil, genel mahkemelerin görevi kapsamındadır. Davanın asliye hukuk mahkemelerinde görülüp karara bağlanılması zorunludur” denilerek belirtilmiştir.

ibrahim KurtkesenBOŞANMA DAVASI AÇMADAN EŞE KARŞI MANEVİ TAZMİNAT DAVASI AÇILABİLİR Mİ?
Devam Et

İKİNCİ EL ARAÇ SATIŞINDA KİLOMETRENİN DÜŞÜK GÖSTERİLMESİ

08.05.2020

Av. Deniz ZENGİN

İkinci el araç satışında satıcının ayıptan sorumluluğu söz konusudur. Ayıp kavramı, satışa konu malın uygun surette kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren veya ortadan kaldıran ya da kullanım değerini azaltan eksiklikler; başka bir deyişle satışa konu malda mevcut olduğuna güvenilen, maddi, hukuki ve ekonomik niteliğin eksikliği olarak tanımlanabilir. Ayıp kavramını irdelerken açık ayıp ve gizli ayıp kavramlarına değinmekte de fayda vardır. Açık ayıplar ilk bakışta olağan bir inceleme ile anlaşılabilen ayıplardır. Ancak ilk bakışta görünmeyen, daha sonra anlaşılan ve fark edilen ayıplar ise gizli ayıp olarak nitelendirilmektedir.

Satışa konu ikinci el aracın kilometresinin düşük gösterilmiş olması gizli ayıp niteliği taşımakta olup aracı satan kişinin bu ayıptan sorumluluğu vardır.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2015/1900 E. – 2016/7367 K Sayılı Kararı’nda “davacı, internet sitesinde davaya konu aracı gördüğünü, verilen ilanda aracın 54.700 km ve hasarsız olduğunun belirtildiğini, 27.12.2010 tarihinde 22.000,00 tl bedelle aracı satın aldığını, 04.01.2011 tarihinde aracı servise götürdüğünde aracın kilometresinin 137.864 olduğunu ve bazı parçalarının değiştiğini öğrendiğini ileri sürerek satış bedelinin iadesine bu mümkün olmaz ise yıpranmış araç satılması nedeniyle 4.000,00 tl tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının aracı görüp beğenerek satın aldığını, servise götürerek incelettiğini, aracı muayene ettirme yükümlülüğünün davacıya ait olduğunu, satın alındığı haliyle aracın satıldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

…alınan bilirkişi raporunda dava konusu aracın kilometresinin indirilmiş olması nedeniyle gizli ayıplı olarak satıldığı tespit edilmiştir. Satıcı ayıpların varlığını bilmese bile bundan davacıya karşı sorumludur. Davalı satıcının ayıba karşı tekeffül borcu bulunmaktadır. Dava konusu araç gizli ayıplı olarak satıldığı için davacının talebi doğrultusunda bedelin iadesi gerekir.” Şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay içtihatlarında da görüleceği üzere aracın kilometresinin düşük gösterilerek satılması durumunda satıcının bu gizli ayıptan ötürü alıcıya karşı sorumluluğu bulunmaktadır. Aracı satın alan kişi, yasal yollara başvurarak bedel iadesi veya satılan aracın değişimini talep etme gibi seçimlik haklarını kullanabileceği gibi tazminat da talep edebilecektir. Ayrıca aracın kilometresini düşük göstererek kasten bu şekilde satış yapan kişiler hakkında somut olayın özelliklerine göre suç duyurusunda dahi bulunulması mümkündür.

ibrahim KurtkesenİKİNCİ EL ARAÇ SATIŞINDA KİLOMETRENİN DÜŞÜK GÖSTERİLMESİ
Devam Et

COVID-19 TEDBİRLERİ KAPSAMINDA BELEDİYE TAŞINMAZLARINA İLİŞKİN BEDELLERİN TAHSİL EDİLMESİ 3 AY ERTELENEBİLECEKTİR

04.05.2020

Av. Deniz ZENGİN

Yeni Koronavirüs (COVID-19) salgınının ekonomik ve sosyal hayattaki etkilerini azaltmak amacıyla TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe giren 7244 sayılı Yeni Koronavirüs (COVID-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 17 Nisan 2020 tarih ve 31102 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Söz konusu düzenlemeye göre;

Büyükşehir belediyeleri, belediyeler, il özel idareleri ve bağlı kuruluşları ile bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerinin mülkiyetinde veya tasarrufunda olan taşınmazlara ilişkin olarak ilgili mevzuatınca yapılan satış, ecrimisil ve kiralamadan kaynaklanan bedellerin veya tutarların, 19/3/2020 tarihinden itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gereken kısımlarının 3 ay ertelenmesine karar verilebilecektir.

Söz konusu ertelemeye büyükşehir belediyeleri, belediyeler, il özel idareleri ve birliklerde meclis yetkili olup bağlı kuruluşlarda ise yetki sahibi karar organı yetkili olacaktır. Bu süreler, bitiminden itibaren ilgisine göre çevre ve şehircilik bakanı veya içişleri bakanı tarafından 3 aya kadar uzatılabilir. Söz konusu alacaklar ertelenen süre sonunda, ertelenen süre kadar aylık eşit taksitler halinde, herhangi bir gecikme zammı ve faiz uygulanmadan tahsil edilir. Faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunamayan işletmelerin faaliyette bulunmadığı döneme ilişkin olarak kira bedelleri tahsil edilmez.

ibrahim KurtkesenCOVID-19 TEDBİRLERİ KAPSAMINDA BELEDİYE TAŞINMAZLARINA İLİŞKİN BEDELLERİN TAHSİL EDİLMESİ 3 AY ERTELENEBİLECEKTİR
Devam Et

TORBA KANUNLA DÜZENLENEN SERMAYE ŞİRKETLERİNİN KAR PAYI DAĞITIMI DÜZENLEMESİ

30.04.2020

Av. Tugay Umut KARAKUŞ

Yeni torba kanun ile birlikte sermaye şirketlerinin kar payı dağıtımına sınırlama getirilmiştir. Kanunun 12. Maddesiyle yapılan düzenlemeyle sermaye şirketlerinin öz kaynaklarının korunması amaçlanmıştır. Buna göre, sermaye şirketleri 30 Eylül 2020 tarihine kadar 2019 döneminin net karının yalnızca % 25’ine kadarının dağıtımına karar verebilecektir. Geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemez. Ayrıca genel kurul tarafından yönetim kurullarına kar payı avansı dağıtma yetkisi verilemeyeceği düzenlenmiştir. Bu sınırlamalar kamu tüzel kişilerinin ve sermayesinin % 50’sinden fazlası kamuya ait fonların, doğrudan ve dolaylı olarak sermayesinin % 50′ sinden fazlasına sahip olduğu şirketler hariç olmak üzere, kural olarak tüm sermaye şirketlerinde uygulanacaktır.

Düzenlemeyi yapan maddenin ikini fıkrasında; genel kurulca 2019 yılı hesap dönemine ilişkin kâr payı dağıtımı kararı alınmış ancak henüz pay sahiplerine ödeme yapılmamışsa veya kısmi ödeme yapılmışsa, 2019 yılı net dönem kârının yüzde yirmi beşini aşan kısma ilişkin ödemelerin birinci fıkrada belirtilen sürenin sonuna kadar erteleneceği belirtilmiştir. Düzenlemede kar dağıtımı yapılacak şirketler arasında bir ayrım gözetilmemiştir. Maddenin kapsamına giren sermaye şirketlerine ilişkin istisnalar ile uygulamaya dair usul ve esasları belirlemeye, Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşünü almak suretiyle Ticaret Bakanlığı yetkili kılınmıştır. Ayrıca madde kapsamında göre, birinci fıkrada belirtilen süreyi üç ay uzatmaya ve kısaltmaya Cumhurbaşkanının yetkili olduğu belirtilmiştir. Kanun gerekçesinde ihtiyatlılık politikası gereği olarak şirket kaynaklarının nakit kâr dağıtımı yapılmak suretiyle azaltılmaması, şirketlerin mevcut öz kaynak yapılarının korunması ve ilave finansman ihtiyacının doğmamasının amaçlandığı belirtilmiştir.

ibrahim KurtkesenTORBA KANUNLA DÜZENLENEN SERMAYE ŞİRKETLERİNİN KAR PAYI DAĞITIMI DÜZENLEMESİ
Devam Et

İŞÇİNİN COVID-19’A YAKALANMASI İŞ KAZASI NİTELİĞİ TAŞIR MI?

27.04.2020

Av. Deniz ZENGİN

İş kazası kavramı, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay” şeklinde tanımlanmıştır. İş kazası ve sonuçları ani şekilde gerçekleşebileceği gibi olayın etkilerinin bir süre devam ederek zaman içinde artması ve buna bağlı olarak sonucun daha sonra gerçekleşmesi de mümkündür.

İşyerinde meydana gelen iş kazası dolayısıyla işverenin hukuki sorumluluğu kusur sorumluluğuna dayanmaktadır. Yani işverenin, söz konusu iş kazasının meydana gelmesinde bir kusurunun mevcut olması gerekmekte ve ayrıca zarar, nedensellik bağı ve hukuka aykırılık unsurlarının da mevcut olması gerekmektedir.

Normal şartlarda meydana gelen bir iş kazasında illiyet bağını kurmak oldukça kolayken çalışanın COVİD-19’a maruz kalmasının iş kazası/meslek hastalığı kapsamında sayılıp sayılmayacağına dair illiyet bağının tespit edilmesi bazı noktalarda oldukça zordur. Salgın bir hastalık olan COVID-19 virüsü işçiye işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle görevini icra ederken bulaşabileceği gibi bulunduğu başka bir ortamda da bulaşabilir. Söz konusu hastalık bazı kişilerde belirti dahi vermezken bazı kişileri ise oldukça ağır etkilemektedir. Çalışana virüsün bulaşma sürecinin ne yolla ve ne şekilde olduğunun tespiti önemlidir. Yani çalışanın, COVID-19 virüsüne işveren tarafından yürütülmekte olan iş sebebiyle yakalandığının tespit edilmesi halinde illiyet bağının varlığından söz edilebilecektir.

İşçinin COVID-19 salgın hastalığına, işveren tarafından yürütülmekte olan iş sebebiyle yakalandığının tespit edilmesi halinde bu durum iş kazası olarak kabul edileceğinden işverenin sorumluluğu gündeme gelebilecektir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin E. 2018/5018 K. 2019/2931 sayılı kararında; işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla bulaştığı anlaşılan H1N1 virüsü nedeniyle işçinin daha sonra vefat etmesi iş kazası olarak kabul edilmiş olup Yargıtay tarafından iş kazası tanımı geniş yorumlanmaktadır.

Olay ile zarar arasında uygun illiyet bağı kurulduktan ve olayın bir iş kazası olarak kabul edilip edilmeyeceğini hususu netleştirildikten sonra işverenin sorumluluğunun varlığı söz konusu olayda bir kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun tespit edilmesi ile ortaya koyulabilecektir.  Bu noktada işverenin, COVID-19 salgınına karşı iş yerinde gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alıp almadığı hususu büyük önem taşımaktadır.  Örnek vermek gerekirse iş yerinde çalışanlar için dezenfektan ve maske temini, hijyen kurallarına uyulup uyulmadığının takibi, ateş ölçümü yapılması, çalışanların bu hastalığa ve işyerinde alınacak önlemlere ilişkin bilgilendirilmesi, evden çalışma imkanı bulunan bir iş ise işçinin çalışma düzeninin buna göre düzenlenmesi gibi önlemler hastalığın yayılımının önüne geçmek açısından işverenin alması gereken tedbirler arasında sayılabilecektir. Ancak sayılan tedbirler tek başına yeterli olmayıp yapılan işin niteliğine, teknoloji ve bilim gerektirdiklerine, çalışan sayısına ve yapılan işin tehlikesi gibi faktörlere göre değişkenlik gösterebilecektir. Burada önemli olan husus işverenin, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için üzerine düşen yükümlülükleri  layıkıyla yerine getirip getirmediğinin tespitidir.

ibrahim KurtkesenİŞÇİNİN COVID-19’A YAKALANMASI İŞ KAZASI NİTELİĞİ TAŞIR MI?
Devam Et

Ülkemizi ve tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını sebebiyle kira sözleşmesinin uyarlanması talep edilebilir mi?

22.04.2020

Av. Melis DULKADİR

 

Uyarlama, sözleşmenin kurulduğu aşamada edimler arasındaki dengenin koşulların değişmesi nedeniyle bozulması neticesinde yeni koşullara uyarlanması olarak tanımlanmaktadır (Halûk Burcuoğlu, Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s. 2).

TBK’nun “Aşırı İfa Güçlüğü” başlıklı 138. maddesi, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”  hükmünü ihtiva etmektedir.

TBK 138. Maddesi  kira sözleşmeleri özelinde  kira uyarlama davası olarak uygulama alanıbulmaktadır.

‘’Kira Uyarlama’’ davası açabilmek için gerekli şartlar şu şekildedir.

  • Taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi mümkün olmayan olağanüstü bir durum söz konusu olmalıdır. (COVID-19 salgını kira sözleşmelerinin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum teşkil etmektedir. Bu durumun (= salgının) borçludan kaynaklanmadığı da aşikardır. )
  • Söz konusu güç durum, şartlar aleyhine değişen tarafından kaynaklanmamalıdır.
  • Bu koşullarda mevcut sözleşme doğrultusunda borcun ifasını beklemek dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmelidir. ( COVID – 19 virüsünün uyarlama talep edecek tarafa ve sözleşmeye olan etkisi açısından somut olaya göre değerlendirme yapılmalıdır.)
  • Borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş ( ihtiraz-i kayıt ile ifa etmiş) olması gerekmektedir.
  • Yargıtay Kararları uyarınca; kira sözleşmesi uzun süreli olmalıdır.(1 yıllık sözleşmeler, ve ya bitimine 1 yıldan az bir süre kalmış sözleşmeler kapsam dışındadır.)

 

Uyarlama davalarında görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemeleri, yetkili mahkemeler kiralananın bulunduğu yer mahkemesidir.  Bu koşulların tamamının varlığı halinde borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilecek, bu mümkün olmadığı takdirde ise fesih hakkını kullanabilecektir. Sözleşmenin yeni koşullara uyarlanması için yasal yollara başvurulması halinde uyarlama, tarafların edimleri arasındaki denge gözetilerek yapılacaktır.

ibrahim KurtkesenÜlkemizi ve tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını sebebiyle kira sözleşmesinin uyarlanması talep edilebilir mi?
Devam Et

COVID-19 NEDENİYLE HANGİ MÜKELLEFLER MÜCBİR SEBEP KAPSAMINA ALINMIŞTIR?

21.04.2020

Av. Deniz ZENGİN

Koronavirüs (Covid-19) salgınından ve bu kapsamda alınan tedbirlerden doğrudan etkilenen mükelleflerin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mücbir sebep hükümlerinden faydalandırılması hakkında düzenlemeler içeren 518 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği yayınlanmıştır. 24.03.2020 tarih ve 31078 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 518 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği uyarınca aşağıda belirtilen mükellef gruplarının 01/04/2020 ile 30/06/2020 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep halinde oldukları kabul edilmiştir.

  1. Ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunan mükellefler,
  2. Koronavirüs salgınından doğrudan etkilenen ve ana faaliyet alanı itibarıyla; alışveriş merkezleri dahil perakende, sağlık hizmetleri, mobilya imalatı, demir çelik ve metal sanayii, madencilik ve taş ocakçılığı, bina inşaat hizmetleri, endüstriyel mutfak imalatı, otomotiv imalatı ve ticareti ile otomotiv sanayii için parça ve aksesuar imalatı, araç kiralama, depolama faaliyetleri dahil lojistik ve ulaşım, sinema ve tiyatro gibi sanatsal hizmetler, matbaacılık dahil kitap, gazete, dergi ve benzeri basılı ürünlerin yayımcılık faaliyetleri, tur operatörleri ve seyahat acenteleri dahil konaklama faaliyetleri, lokanta, kıraathane dahil yiyecek ve içecek hizmetleri, tekstil ve konfeksiyon imalatı ve ticareti ile halkla ilişkiler dahil etkinlik ve organizasyon hizmetleri sektörlerinde faaliyette bulunan mükellefler,
  3. Ana faaliyet alanı itibarıyla içişleri bakanlığı’nca alınan tedbirler kapsamında geçici süreliğine faaliyetlerine ara verilmesine karar verilen işyerlerinin bulunduğu sektörlerde faaliyette bulunan mükelleflerin mücbir sebep halinde oldukları kabul edilmiştir.

Mücbir sebep halinde olduğu kabul edilen mükellefler tarafından;

27.04.2020 tarihine kadar verilmesi gereken 2020/Mart dönemine ait muhtasar beyannameler ve KDV beyannamelerinin verilme süreleri 27.07.2020 Pazartesi tarihine, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 27.10.2020 salı günü sonuna kadar uzatılmıştır.

27.05.2020 tarihine kadar verilmesi gereken 2020/Nisan dönemine ait muhtasar beyannameler ve KDV beyannamelerinin verilme süreleri 27.07.2020 Pazartesi tarihine, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 27.11.2020 Cuma günü sonuna kadar uzatılmıştır.

26.06.2020 tarihine kadar verilmesi gereken 2020/Mayıs dönemine ait muhtasar beyannameler ve KDV beyannamelerinin verilme süreleri 27.07.2020 Pazartesi tarihine, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 28.12.2020 Pazartesi günü sonuna kadar uzatılmıştır.

COVID-19 NEDENİYLE SGK PRİM ÖDEMELERİNİN ERTELENMESİ

Mücbir sebep halinde olduğu kabul edilen sektörlerde 4/a kapsamında sigortalı çalıştıran özel sektör işverenleri ile 4 /b kapsamındaki sigortalıların;

2020/Mart ayına ait sigorta primlerinin son ödeme süresi  02/11/2020 tarihine,

2020/Nisan ayına ait sigorta primlerinin son ödeme süresi 30/11/2020 tarihine,

2020/Mayıs ayına ait sigorta primlerinin son ödeme süresi 31/12/2020 tarihine ertelenmiştir.  Söz konusu erteleme nedeniyle herhangi bir gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmayacaktır.

Ancak 5510 sayılı kanuna göre SGK’ya verilmesi gereken her türlü bilgi, belge ve beyanname ile yapılması gereken başvuruların sürelerinde ertelemeye gidilmemiştir. Dolayısıyla, söz konusu başvurular için cari usul ve sürelere göre işlem yapılmaya devam edilecektir.

ibrahim KurtkesenCOVID-19 NEDENİYLE HANGİ MÜKELLEFLER MÜCBİR SEBEP KAPSAMINA ALINMIŞTIR?
Devam Et

7243 SAYILI TORBA YASA İLE DÜZENLENEN SAĞLIKTA ŞIDDET MADDESİ NE GETİRİYOR?

20.04.2020

Av. Tugay Umut KARAKUŞ

Kamuoyunda sağlıkta şiddet yasası olarak bilinen 7243 sayılı kanunla birlikte getirilen en önemli değişikliklerden biri de   7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 12 nci maddesinde yapılan değişiklik olmuştur. İlgili maddeye göre kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen kasten yaralama, tehdit, hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarında; ilgili maddelere göre tayin edilecek ceza yarı oranında artırılır hükmü getirilmiştir. Ayrıca düzenlemeye göre Türk Ceza Kanununun 51.maddesinde düzenlenen hapis cezalarının ertelenmesi hükümleri uygulanmayacaktır.

Maddede getirilen bir diğer düzenleme de sağlık çalışanlarına mağduru oldukları suçun failine,  başka bir sağlık çalışanının bulunması durumunda hizmet verme yükümlülüğünden kaçınma hakkı tanınması olmuştur. Madde metninde “Şiddetin vuku bulduğu sağlık kurum ve kuruluşunda, faile veya yakınına mağdurun verdiği hizmeti verebilecek başka sağlık personeli ve yardımcı sağlık personeli bulunması halinde hizmet ilgili diğer personel tarafından verilir.” Hükmü bulunmaktadır. Anılı yasa değişikliğiyle birlikte sağlık çalışanlarına karşı yukarda sayılı suçların işlenmesi açısından bir caydırıcılık da sağlanmış olmaktadır.

ibrahim Kurtkesen7243 SAYILI TORBA YASA İLE DÜZENLENEN SAĞLIKTA ŞIDDET MADDESİ NE GETİRİYOR?
Devam Et

7244 SAYILI TORBA KANUNUN İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİLERİNDE GETİRDİĞİ YENİLİKLER

17.04.2020

Av. Deniz ZENGİN

7244 sayılı Yeni Koronavirüs (COVİD-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile COVID-19 salgınının sosyal ve ekonomik hayat üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla pek çok düzenleme getirilmiş olup söz konusu yasa ile özellikle iş hayatına ve işçi – işveren ilişkilerine yönelik yeni tedbirler alınmıştır.

  1. 4857 sayılı kanuna eklenen geçici 10. Madde uyarınca iş sözleşmelerinin feshi 3 ay süreyle yasaklanmıştır. Ancak işverenin iş sözleşmesini iş kanunu m.25/2(ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırılık) hükümleri uyarınca feshetmesi mümkündür. Bahsi edilen 3 aylık süre cumhurbaşkanı kararı ile 6 aya kadar uzatılabilecektir. Şayet işveren söz konusu düzenlemeye aykırı hareket ederse sözleşmesi düzenlemeye aykırı şekilde feshedilen her işçi başına aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası tahakkuk ettirilecektir. Ayrıca idari para cezasının yanında bu süreler dahilinde yapılacak her türlü fesih geçersiz kılınacağından ve işverenlerin işe iade ile kıdem ve ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü söz konusu olacaktır.
  2. İşverenlere çalışanlarını ücretsiz izne çıkarma hakkı tanınmıştır

Torba yasa ile beraber, fesih yasağının uygulanacağı süre boyunca işverenlerin çalışanlarını tek taraflı olarak herhangi bir muvafakat şartı aranmaksızın kısmen veya tamamen ücretsiz izne çıkartabileceği düzenlenmiştir. İşverenlerin çalışanlarını bu şekilde ücretsiz izne çıkartması halinde bu durum çalışanlara iş sözleşmesini fesih hakkı tanımayacaktır.

  1. Ücretsiz izne çıkartılan, kısa çalışma ödeneğinden faydalanamayan veya 15/3/2020 tarihinden sonra 4447 sayılı işsizlik sigortası kanunu 51 inci maddesi kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve bu kanunun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden yararlanamayan çalışanlara herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almamak kaydıyla ve fesih yasağının uygulanacağı 3 aylık süreyi geçmemek üzere günlük 39,24 Türk Lirası nakdi ücret desteği verileceği düzenlenmiştir.

Şayet ücretsiz izne ayrılarak nakdi ücret desteğinden yararlanan işçinin fiilen çalıştırıldığı tespit edilirse Çalışma Ve İş Kurumu İl Müdürlükleri tarafından işverene, bu şekilde çalıştırılan her işçi ve çalıştırıldığı her ay için ayrı ayrı olmak üzere fiilin işlendiği tarihteki brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacaktır. Ayrıca ödenen nakdi ücret desteği ödeme tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte işverenden tahsil edilecektir.

  1. COVİD-19 sebebiyle işverenlerin yaptıkları zorlayıcı sebep gerekçeli kısa çalışma başvuruları için, uygunluk tespitinin tamamlanması beklenmeksizin, işverenlerin beyanı doğrultusunda kısa çalışma ödemesi gerçekleştirilecektir. Bu kanun ile beraber iş müfettişleri tarafından yapılacak uygunluk tespitinin akıbeti beklenmeksizin işverenlerin beyanları esas alınarak kısa çalışma ödeneği başvurusu için gerekli şartları sağlayan çalışanlara kısa çalışma ödeneği yapılmasının önü açılarak başvurularda yaşanan yoğunluğun yol açabileceği mağduriyetlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
ibrahim Kurtkesen7244 SAYILI TORBA KANUNUN İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİLERİNDE GETİRDİĞİ YENİLİKLER
Devam Et